Kitabın internet sayfasında ki ' Hep bir iç savaştır aşk , bir neden arar kendine ' cümlesi bir mücadele romanı okuyacağımızın sinyalini verdi bana... Yazı karakteri ise bu tezimi doğrular gibiydi. Umarım bir önceki kitabımız gibi bu da su gibi akıcı olur....
7 Haziran 2011 Salı
HAZİRAN AYI KİTABIMIZ
31 Mayıs 2011 Salı
lezzetli tadlar 1: Topik
Radyo programı yaparken ,bir defasında Samatya'da bir Ermeni ailenin evine konuk olmuştum. Masanın özenini, yemeklerin şahaneliğini yazarak anlatamam ama o gün yediğim çok lezzetli bu ermeni tatlısını paylaşabilirim belki.. Ben ilk firsatta deneyeceğim tarifi. Ev sahipleri ile yaptığım sözlü tarih kayıdı tam önümdeki kırmızı dolap içinde tozlanıp duruyor. Bir gün paylaşırım belki o kayıtları bir yerlerde.
Bu yaşlı ermeni çiftin bir anısı aklıma gelir hep ve kendi hayatıma benzetirim o anıyı. Arto ile Mari diye hatırlıyorum ama emin değilim. Çok az tanıyorlarmış birbirlerini evlendiklerinde, nerdeyse bizdeki görücü usulu gibi bir evlilikmiş, bir iki görüşme sonra ömür boyu birlikte geçirilecek bir hayat sözü. Evlenmişler yavaş yavaş birbirlerine alışmaya çalışırken bir gün evdeki pikaba bir klasik müzik plağı koymuş Arto. O kadar severmiş ki klasik müziği önce ayakta döne döne dans etmeye başlamış, sonra koltukların sandalyelerin üzerine çıkmış. Mari ilk kez görüyormuş böyle bir sahneyi, kocasının deli olduğunu düşünmüş, korkmuş. Sonra anlamış tabi bu "delice sevgiyi" o da sevmiş klasik müziği.Nerelerde ne dinler nerelerde dans ederler anlatmışlardı. Fotoğraflar aile albümlerine bakarken hissettiklerimi Serenad'ı okurken de hissettim.
O gün radyoculuk hayatımın en güzel günlerinden biriydi sanırım. Topikin tadını tam hatırlamıyorum, bana dinlettikleri müziğin hangi eser olduğunu da hatırlamıyorum ama bu anı tüm detayıyla kalmış aklımda. Afiyet olsun
TOPİK
Topik malzemeleri
- 3 su bardağı nohut
- 5 patates
- 1 tatlı kaşığı tuz
- 1 tatlı kaşığı tozşeker
- 1 tatlı kaşığı tarçın
- 1 çay bardağı tahin
- 3 kg soğan
- 1 tatlı kaşığı tuz
- 50 gr dolmalık üzüm
- 50 gr çamfıstığı
- 4 tatlı kaşığı tarçın
- 2 tatlı kaşığı yenibahar
- 2 tatlı kaşığı karabiber
- 2 tatlı kaşığı tozşeker
- 500 gr tahin
Nohutları bir gün önceden ıslatın. Bol suyla haşlayıp suyunu süzün. Üzerindeki zarları çıkarıp ezin. Patatesleri yıkayıp soymadan bir tencerede bol suyla haşlayın. Ilınınca soyup ezin. Nohut ve patatesi birbiriyle iyice karıştırın. Karışıma tuz, şeker, tarçın ve tahini ilave edip yoğurun.
Dolmalık üzüm ve çamfıstığınıbir kapta ıslatın. Soğanları soyup piyazlık doğrayın. Bir tencereye alıp tuzu ilave edin. Kısık ateşte iyice pişirin. Üzüm ve çamfıstığını süzüp ilave edin. Tarçın, yenibahar, karabiber ve şekeri ekleyin. Soğuduktan sonra tahini ilave edip karıştırın.
Streç folyoları, ezme veiç malzemeye göre mendil büyüklüğünde kesin. Her folyonun üzerine nohut ezmesini portakal kabuğu kalınlığında yayın. Orana göre ayarladığınız iç malzemeyi ezmenin tam ortasına top gibi bırakın. Folyo yardımıyla dört ucu birleştirip yuvarlak bohçalar hazırlayın.
Topikleribir gün buzdolabında bekletin. Folyoları çıkarıp servis tabağına alın. Bıçakla dörde ya da sekize bölüp üzerine 2 tatlı kaşığı limon suyu ve zeytinyağı dökün. Tarçın serpip servis yapın.
Topik artık hazır, afiyet olsun.
Dolmalık üzüm ve çamfıstığını
Streç folyoları, ezme ve
Topikleri
Topik artık hazır, afiyet olsun.
struma
lezzetli kitaplar tayfasinin kafası Serenad daki Stuma gemisine takıldı.maildeki bilgi içeren yazışmaları buraya yüklüyorum..ben arzu'nun önerisini yapalım derim. kitabın çalıntı olduğu idaa ediliyormus..
Sevgili Üniversite – Dehen Altıner'i
bulup okusak mı lezzetçiler?
From: Esra KIŞLAL BEÇİN <esra.kislal@sinpasgyo.com.tr>
Subject: RE: struma gemisi
To: "'Zahide Kose'" <ZKose@teknosa.com>, "'Arzu ADIYAMAN'" <arzu.adiyaman@dekors.com.tr>, "'beyhan islam'" <arcbeyhan@yahoo.com>, "'Ziynet Ture'" <ziynetture@gmail.com>
Cc: yasemin.erturk@dekors.com.tr, "'Öznur KARGA'" <oznur.karga@dekors.com.tr>, zinnure@gmail.com
Date: Tuesday, May 31, 2011, 10:52 AM
Bir iddiaya göre de gemiyi Siyonistler batırmış. Siyonist: safkan Yahudi olduklarını iddia edenler-kudüs yakınlarında ki Siyon dağından esinlenerek oluşturulmuş, kutsal topraklarda dünyaya gelen Yahudileri kapsayan bir kavram. Sözde iddiaya göre Siyonistler kutsal toprakların dışındaki Yahudileri(özellikle Avrupa dan gelenleri) benimsemiyor ve Filistin’e gelmelerini istemiyorlarmış. İngiliz hükümetine geminin Filistin’e alınmaması için baskı yapmışlar.
From: Arzu ADIYAMAN <arzu.adiyaman@dekors.com.tr>
Subject: RE: struma gemisi
To: "'beyhan islam'" <arcbeyhan@yahoo.com>, "'Esra KIŞLAL BEÇİN'" <esra.kislal@sinpasgyo.com.tr>, "'Ziynet Ture'" <ziynetture@gmail.com>
Cc: yasemin.erturk@dekors.com.tr, "'Öznur KARGA'" <oznur.karga@dekors.com.tr>, zinnure@gmail.com, "'Zahide Kose'" <ZKose@teknosa.com>
Sevgili Üniversite – Dehen Altıner'i
bulup okusak mı lezzetçiler?
From: Esra KIŞLAL BEÇİN <esra.kislal@sinpasgyo.com.tr>
Subject: RE: struma gemisi
To: "'Zahide Kose'" <ZKose@teknosa.com>, "'Arzu ADIYAMAN'" <arzu.adiyaman@dekors.com.tr>, "'beyhan islam'" <arcbeyhan@yahoo.com>, "'Ziynet Ture'" <ziynetture@gmail.com>
Cc: yasemin.erturk@dekors.com.tr, "'Öznur KARGA'" <oznur.karga@dekors.com.tr>, zinnure@gmail.com
Date: Tuesday, May 31, 2011, 10:52 AM
Bir iddiaya göre de gemiyi Siyonistler batırmış. Siyonist: safkan Yahudi olduklarını iddia edenler-kudüs yakınlarında ki Siyon dağından esinlenerek oluşturulmuş, kutsal topraklarda dünyaya gelen Yahudileri kapsayan bir kavram. Sözde iddiaya göre Siyonistler kutsal toprakların dışındaki Yahudileri(özellikle Avrupa dan gelenleri) benimsemiyor ve Filistin’e gelmelerini istemiyorlarmış. İngiliz hükümetine geminin Filistin’e alınmaması için baskı yapmışlar.
Yalnız bunu çürüten bazı bilgilerde mevcut, Struma dan önce binlerce Yahudi’nin aynı yolla Filistin’e geçtiği belirtiliyor. Struma da Filistin’ e ulaşması istenmeyen birtakım insanların bulunması yüzünden batırıldığı da söylentiler arasında.
Öğrendiğim bir başka konuda Habeşistanda yaşayan zenci Yahudiler, bunları Falaşa (öteki) olarak adlandırıp ikinci sınıf insan muamelesi yapıldığı yönünde görüşler var.
New York ta sadece Yahudilerin çalıştığı bir elektronik mağazası vardı. İçerideki herkes yeşil yelekli, uzun sakallı, kafalarında beyaz örtüleri ve uzun lüle lüle favorileriyle dolaşıyor, insanda ben nereye düştüm hissi uyandırıyordu. Orada bir zenci görmüş ve şaşırmıştım, “Zenci Yahudi mi olur? Amerika işte herkes ne isterse yapıyor, burada ki Yahudiler bir zenciyi içlerine kabul etmişler” diye bir takım sığ düşünceler aklımdan geçmişti. Cahillik böyle bir şey işteJ. Etiyopya da ki zenci Yahudilerde, Filistin de ki Yahudilerin varlığını duyduklarında ama onlar beyaz nasıl Yahudi olabilirler diye şaşırmışlar.
Konuyla ilgili iki kitap daha buldum arkadaşlar:
1. Struma
Karanlıkta Bir Ninni –Hakan Akdoğan
Karanlıkta Bir Ninni –Hakan Akdoğan
2. Struma Batılıların Kirli Yüzü-Prof Dr. Çetin Yetkin
From: Arzu ADIYAMAN <arzu.adiyaman@dekors.com.tr>
Subject: RE: struma gemisi
To: "'beyhan islam'" <arcbeyhan@yahoo.com>, "'Esra KIŞLAL BEÇİN'" <esra.kislal@sinpasgyo.com.tr>, "'Ziynet Ture'" <ziynetture@gmail.com>
Cc: yasemin.erturk@dekors.com.tr, "'Öznur KARGA'" <oznur.karga@dekors.com.tr>, zinnure@gmail.com, "'Zahide Kose'" <ZKose@teknosa.com>
‘Zülfü Livaneli’nin hikayesi ya çalıntı ya da fena halde esinlenilmiş demeye getiriyorlar.’
Bu eleştirileri okuyunca, biz de hemencecik şu kitabı okuyalım da karşılaştırmalı olsun oturumumuz derim hı?
Sevgili Üniversite – Dehen Altıner
1933 Üniversite Reformunu ve O Süreçte Gelişen Bir Aşkı Konu Alan Dönem Romanı
Bir dönem romanı...
Naziler Almanya'da iktidara gelir gelmez birçok bilim adamını üniversitelerden uzaklaştırır. Cumhuriyet'in ilanından bu yana bir eğitim reformu gerçekleştirmek isteyen Türkiye ise ülkelerinden kovulan bu bilginleri eğitim reformunun öncüleri olarak Türkiye'ye davet eder. "Sevgili Üniversite" 1933'te gerçekleştirilmek istenen bu üniversite reformunu konu alan bir dönem romanıdır. Tarih, aşk ve bilim üçgeninde anlatılan olaylar Türkiye'nin bilimle ve Batı ile arasındaki gerilimli, gelgitlerle dolu ilişkinin anatomisini gözler önüne serer.
"Sevgili Üniversite"de, Alman Hocalar, Türk öğrencileri ve bir geç modernleşme öyküsü derin bir araştırmanın sonucu olduğu daha ilk bakışta anlaşılan güçlü bir atmosferle anlatılıyor. Altıner, romanında bir yandan bilim insanının bilimle arasındaki ilişkiyi, ondan beklediği ölümsüzlük duygusunun yarattığı duygusal evreni çözümlerken, bir yandan da her yıl kapısında yüz binlerce öğrencinin sıraya girdiği Türkiye üniversitelerinin bilimsel ve siyasi bağlamdaki meşruiyetini sorguluyor. Bir başka deyişle Altıner, Türkiye'deki üniversite ve bilim anlayışımız konusundaki eleştirilerin tarihsel köklerini, yarattığı kurgusal karakterlerin rehberliğinde keşfetmemiz için ipuçları veriyor romanında.
"Öğrenciler Profesör Goldhagen'ın etrafını sarmaya başlamışlardı. Gidişinden dolayı üzüntülerini iletiyorlardı. İlk mezun ettiği doktorlardan biri oraya doğru seğirtip profesörün ceketinin eteğini yakalayıp öptü. Profesör bir taraftan ceketini kurtarmaya çalışıyor bir taraftan da "ah olamaz, bu eski âdetinizi bana yapmamanızı sizlerden rica etmiştim", diyordu."
"Böylesine bir ölümsüzlüğü, kimsenin seni hatırlamasına ihtiyaç bile duymadığın bir ölümsüzlüğü düşlemek tıpkı büyük bir aşkı yaşamış olmak gibiydi. Büyük bir aşktan sonra sıradan ilişkilerle nasıl yetinemezsen böyle bir düşten sonra da sıradan umutlarla yetinemezdin.
"Birbirlerinin terk ettikleri istasyonlara doğru yol alan iki tren gibiydiler. Farkına varmaksızın duygularla aklı birleştirmek için, ellerindeki kurdelelerle birbirlerinin trapezlerine uçan iki akrobat gibi. Ama ikisi de bilimi, akılcılığın o çok kıymetli ürününü sorgulamamıştı."
Bir dönem romanı...
Naziler Almanya'da iktidara gelir gelmez birçok bilim adamını üniversitelerden uzaklaştırır. Cumhuriyet'in ilanından bu yana bir eğitim reformu gerçekleştirmek isteyen Türkiye ise ülkelerinden kovulan bu bilginleri eğitim reformunun öncüleri olarak Türkiye'ye davet eder. "Sevgili Üniversite" 1933'te gerçekleştirilmek istenen bu üniversite reformunu konu alan bir dönem romanıdır. Tarih, aşk ve bilim üçgeninde anlatılan olaylar Türkiye'nin bilimle ve Batı ile arasındaki gerilimli, gelgitlerle dolu ilişkinin anatomisini gözler önüne serer.
"Sevgili Üniversite"de, Alman Hocalar, Türk öğrencileri ve bir geç modernleşme öyküsü derin bir araştırmanın sonucu olduğu daha ilk bakışta anlaşılan güçlü bir atmosferle anlatılıyor. Altıner, romanında bir yandan bilim insanının bilimle arasındaki ilişkiyi, ondan beklediği ölümsüzlük duygusunun yarattığı duygusal evreni çözümlerken, bir yandan da her yıl kapısında yüz binlerce öğrencinin sıraya girdiği Türkiye üniversitelerinin bilimsel ve siyasi bağlamdaki meşruiyetini sorguluyor. Bir başka deyişle Altıner, Türkiye'deki üniversite ve bilim anlayışımız konusundaki eleştirilerin tarihsel köklerini, yarattığı kurgusal karakterlerin rehberliğinde keşfetmemiz için ipuçları veriyor romanında.
"Öğrenciler Profesör Goldhagen'ın etrafını sarmaya başlamışlardı. Gidişinden dolayı üzüntülerini iletiyorlardı. İlk mezun ettiği doktorlardan biri oraya doğru seğirtip profesörün ceketinin eteğini yakalayıp öptü. Profesör bir taraftan ceketini kurtarmaya çalışıyor bir taraftan da "ah olamaz, bu eski âdetinizi bana yapmamanızı sizlerden rica etmiştim", diyordu."
"Böylesine bir ölümsüzlüğü, kimsenin seni hatırlamasına ihtiyaç bile duymadığın bir ölümsüzlüğü düşlemek tıpkı büyük bir aşkı yaşamış olmak gibiydi. Büyük bir aşktan sonra sıradan ilişkilerle nasıl yetinemezsen böyle bir düşten sonra da sıradan umutlarla yetinemezdin.
"Birbirlerinin terk ettikleri istasyonlara doğru yol alan iki tren gibiydiler. Farkına varmaksızın duygularla aklı birleştirmek için, ellerindeki kurdelelerle birbirlerinin trapezlerine uçan iki akrobat gibi. Ama ikisi de bilimi, akılcılığın o çok kıymetli ürününü sorgulamamıştı."
fotograflara bakinca insan buruluyor. kitaptan cok olay etkiledi beni arkadaslar.en fecisi de boyle bir olay yasandigini bir kez bile duymamis olmak. tarihimizin tozlu sayfalarininin bir kisminin eksik oldugunu biliyoruz .. kötü olan, eksik sayfalar öyle güzel tamamlanmis ki yokluklarini farketmiyoruz.. biz bu hikayeyi okumustuk daha önce dimi (1984) tarih duruma göre tekrar tekrar yazilabilir.. canim ülkemiz bir kültür mozaiğidir yillar boyu sevgi barış kardeslik icinde yaşamış milletler yumagidir söylemi her noktasindan çatirdiyor.. ama söylenmeye devam ediliyor. iyileşmek için önce hastalığı kabul etmek diye bir söz varya, çok doğru sahiden de.. inkar ettikçe hastalık yayılıyor.. kitaptan bunu mu çikardin diyeceksiniz. kitaptan degil de olaydan korkunc seyler cikiyor.. bu cografyada yasayanlara dusen payi soyluyorum sadece... insanlik, kültür yaratan organizma bunu yapiyor demek... tüm haftasonu insanlik,sosyolojisi felsefesi falan da filan üzerine birseyler okuyup sonra üzerine böyle birsey okuyunca boyle oluyor iste. ve saat 3:30..öfke konulu bir illüstrasyon çizmem gerekiyor. ruh halim çok musait oldu bunu çizmek için.. ama uykum geldi.. yarin aydinlik bir gune uyanmak üzere.. enteresan bir elestiri yontemi.. buyrun serenadin puanlari :) bir de bir sansasyonel idaa var kitap calinimi diye.. |
26 Mayıs 2011 Perşembe
mayıs kitabı: Serenad - Zülfü Livaneli
25 Mayıs 2011 Çarşamba
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)